Bireyin hayat akışının hangi yöne doğru şekilleneceğini temelde iki farklı yaklaşım belirler. Peki siz genelde hangi odakla yaklaşım sergiliyorsunuz?

Bir insanın hayat akışı içindeki tavrı, o insanın ilişki ve iletişimde olduğu her alanı etkileyip belirler. 

Her insan, yaşamını belirli odaklar üzerine kurgular ve devam ettirir. İnsan ilişki ve çevresini de belirlediği yaklaşımlar ve yaptığı tercihler sonucunda şekillendiriyor.  

Bireyin hayat akışının hangi yöne doğru şekilleneceğini temelde iki farklı yaklaşım belirler.

Birincisi çözüm odaklı olmak, diğeri ise sorun odaklı olmak. 

Yani bir insan bir sorunla karşılaştığında “bunu nasıl çözebilirim, mutlaka kolay bir yolu olamalı?” diye mi yaklaşım sergiliyor, yoksa “bir bu eksikti, bunlar hep benim başıma mı geliyor?” Ve benzeri gibi mi düşünüyor, buna bakmak gerek. 

Peki siz genelde hangi odakla yaklaşım sergiliyorsunuz?

Bu iki temel yaklaşımın bakış açısı, günlük konuşmalardan, yaşam biçimine kadar bütün danış ve tavırlara sirayet eder ve bireyin hayatını hangi yaklaşımın çekim merkezi olacağını belirler.  

Sorun odaklı yaklaşımın en belirgin işaretleri, tercihler yaparken ya da kararlar verirken korku, kaygı ve gergin duyguların baskın olmasıdır. Bu da hata yapmaktan korkmak, kendini yeterli görememe, başarısız olma korkusu gibi duyguların öne çıktığı ve özgüvensizliğin beslendiği bir çıkmaza götürüyor. 

Bir insanın çözüm odaklı olması demek, sorunlar karşısında güçlü olması anlamına gelir. Yani sorunlardan kaçmak ve onları ertelemek yerine onlarla yüzleşir ve çözüm üretir. Doğru gitmeyen bir şeyler varsa gücünün yettiği kadarını çözer, geri kalanını akışına bırakır. 

Unutulmaması gereken şey şudur. İnsanın kendini heba etmesi çözüm üretmediği gibi sorunları da artırır. 

İnsanın en büyük ve önemli barışı kendi içindedir ve içimizdeki barışı sağladığımızda çözümler üretmek de daha kolay hale gelir. Hatta birey kendisine çözüm odağı olur. 

Yani kendinizi keşfedip kendinizle barışık iseniz, başkalarının ne dediği ya da ne düşündüğünü değil, kendinizden emin gelişiminize devam edersiniz ve  başarı da zaten o çabayla gerçekleşiyor. 

Başarmak istediğinizi başaramadığınızda umutsuzluğa düşmek yerine, yeni bir başlangıca odaklanmak daha mantıklı değil mi? Yani üzülüp kendinizi heba edeceğinize yeni başlangıcı, yeni tecrübelerimizle nasıl yapacağınıza odaklanırsanız; üzülmeye vaktiniz kalmaz ve yeni çabanızla birlikte, yeni bir heyecana başlamış olursunuz. 

Bir anektod üzerine biraz somutlaştırma yapıp sizi size bırakayım.

Dinlemenin önemi hep vurgulanır fakat pek uygulanmaz. Oysa biz, öğrendiğimiz hemen hemen her şeyi, dinleyerek öğreniriz. 

Dinlemek dediysem, burada “anlamak için” mi dinliyorsunuz yoksa “cevap vermek için” mi? Çünkü bu iki dinleme yaklaşım birbirinden çok farklı. 

Çözüm odaklı anlamak için, sorun odaklı ise sadece cevap vermek için dinler. 

Dinleme kültürünü bahsettiğim çözüm odaklı olmak ve uzlaşı kültürüyle hareket etmenin en önemli odağına koyuyorum, iyi dinleyiciler sürekli öğrenir ve gelişirler.   

Kendini geliştiren ve gerçekleştiren bireyler de çevresine ve yaşadığı dünyaya yaptıklarıyla ilham verenlerdir. 

Özetle yaklaşım biçiminizi çözüm odaklı güçlendirirseniz, hayatınızdaki her şey artık o yaklaşıma göre şekillenir ve en iyi ihtimalle asık suratlı, gergin bir hayat yerine, güleryüzlü ve heyecanlı bir hayatınız olur.