Sera gazının etkisi ve dolayısıyla iklim değişikliği ve kuraklığın artırılması veya yavaşlatılması/durdurulması insanların duyarlılığına bağlıdır. Bu konunun sürekli gündemde tutulması ve toplumsal duyarlılığın geliştirilmesine ihtiyaç var.

Yeryüzü, bize atalarımızdan miras kalmadı, çocuklarımızdan ödünç aldık.
 Kızılderili atasözü


Aslında günlük yaşamın mesele ve sorunlarıyla uğraşırken özelikle gelecek nesilleri ilgilendiren çok önemli ve yaşamsal sorumluluklarımızı ıskalıyor ve geri dönülmez bir sürecin içerisinde olduğumuzu unutuyoruz.
Yaratmadığımız ama sadece değiştirerek veya olduğu gibi tükettiğimiz hava, su, toprak gibi doğal kaynaklara telafisi zor-mümkün olmayan zararlar veriyoruz. Oysa insanlık, neslini sürdürmek için doğayla savaşmaktan çok doğayla uyumlu yaşamanın koşullarını yaratmalıdır. 
Yapılan uluslararası çalışmalar; Türkiye 2040 yılında kuraklık riski sıralamasında 2. en yüksek risk barındıran, yüzyıl sonunda, yüzde 30’undan fazlası “kurak” veya “yarı kurak” olan ülkeler kategorisinde yer aldığı, kuraklıktan en çok Orta ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin etkileneceğini ortaya koymaktadır.
Şimdiden yağışlar azalmış ve düzensizleşmiştir. Yağışların az ve düzensiz olması kuraklık tehlikesine işaret etmektedir.
1970-2000 dönemi ile kıyaslandığında, 2020-2050 dönemi ortalama sıcaklıkları özellikle yazın Güneydoğu Anadolu'da 2 °C daha fazla olması beklenmekte ve özelikle Türkiye’nin güney bölgelerinde ilkbahar ve kış mevsiminde yağışların 2 mm/gün azalacağı beklenmektedir. Karadeniz, İç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da da geçmiş yılların ortalamasına göre yağışlarda yüzde 70 azalma görülmektedir. 
Bu tespit ve tahminlere göre bölgemizde sıcaklıkların artıp, yağışların azalmasıyla meteorolojik kuraklık, tarımsal ve hidrolojik kuraklığa dönüşerek geri dönülmez bir noktaya varma riski mevcuttur. Türkiye genelinde de bu tehlike bulunmaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin bir bölümü-Diyarbakır dahil- kurak, hatta bazı alanlar çok kurak ve çöl kabul edilecek düzeye ulaşılacağı öngörülmektedir. 
Meteoroloji verilerine göre Güneydoğu Anadolu Bölgesi, bölgenin su/tarım yılı yağışı 325.7 mm, normali 532.2 mm ve 2020 su/tarım yılı yağışı 629.4 mm'dir. Yağışlarda normaline göre %39, 2020 su/tarım yılı yağışına göre %48 azalma kaydedilirken, bölge su/tarım yılı yağışları son 90 yılın en düşük seviyesinde gerçekleşti. 2022 su yılı yağışında ise normaline göre %13 azalma gerçekleşmiş.

İklim değişiklik ve kuraklığın temel nedenleri ve etkileri;  


Karbondioksit (CO2), metan (CH4), azot oksitler (NOx) ve su buharı, atmosferde birikerek sera etkisi yaratırlar. Sera gazlarının sera etkisi yaratması, dünya genelinde sıcaklıkların yükselmesine ve iklim değişikliğine yol açar. İklim değişikliği ve kuraklığa etki eden diğer faktörler ise; tarım devrimi, sanayileşme, ormansızlaşma ve doğal habitatların (yaşam alanı) tahrip edilmesi, yaratılan kirlilik, toprak kullanımı ve su döngüsüne müdahale edilerek geri dönüşsüz biçimde bozulması gibi faktörlerdir. 
Özelikle kuraklıkların artmasıyla daha fazla yangın çıkmakta ve hektarlarca alan küle dönüşmektedir. 
İklim değişikliği ve kuraklık  tarımdan hayvancılığa birçok sektörü olumsuz etkilemekte, Tarımsal üretimde verimliliği düşürmektedir. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde (Diyarbakır) tahılda rekolte kayıpları şimdiden yaşanmaktadır.
Tarım ve gıda güvenliğini riske atmakta beslenme kaynakları bozulmakta ve yok olmaktadır.
Çözüm konusunda da bir kaç kelam etmekte yarar var.
Sera gazının etkisi ve dolayısıyla iklim değişikliği ve kuraklığın artırılması veya yavaşlatılması/durdurulması insanların duyarlılığına bağlıdır. Bu konunun sürekli gündemde tutulması ve toplumsal duyarlılığın geliştirilmesine ihtiyaç var. Her düzeyde insan ve insan toplulukların (kişilerin, örgütlerin, ulusal ve uluslararası kuruluşlar ve devletler) vurdumduymaz davranmaları ve gerekli tedbirleri almamaları olumsuz gidişatın boyutunu artıracaktır.
Kuraklık etkilerini en aza indirmek amacıyla her şeyden önce etkin eylem planı hazırlanmalı, uygulanmalı ve konuyla ilgili farkındalık yaratılmalı ve toplumsal bilinç geliştirilmelidir. 
Özelikle ormanlar, karbonu emerek atmosferden uzaklaştırır ve böylece atmosferdeki karbon miktarını azaltır. Ormanları artırmak ve korumak aynı zamanda sahiplenme duygusunu geliştirir, yağışı artırır ve düzensiz yağışların olumsuz etkilerini azaltır. Yaşanan göçler (sürekli yer değiştirme) ve bilinçsizce yapılan hayvancılığın yanında ormanların yakılması ve yakılan ormanların yeniden yeşillendirilmesi yerine tarla olarak kullanılması bölgemizdeki ormanların hızlı bir şekilde yok olmasına neden olmaktadır.  
Kuraklaşma ve çölleşme ile mücadelede "su, orman ve toprak yönetimi" kritik role sahip. Tarım, sanayi ve evsel ihtiyaçlar için özelikle bu kaynaklardan yararlanırken duyarlı olmak, tasarruflu davranmak gerekiyor.
Sonuç olarak, gelecek nesillerin hakkına saygılı, kaynakların koruyarak hatta geliştirerek kullanabileceğimiz uygun bir tarımsal üretim, sanayileşme ve su kullanım politikasına ihtiyaç vardır. Biri diğerini beklemeden herkes bir an önce harekete geçmelidir.