Bu cezaevinde yaşanan acılar ve travmaların etkisi devam ederken bu cezaevinin kimin anısına ve hangi amaçla müze yapılacağı da çok önemli. Eğer burada yapılan vahşetin kurbanları anısına yapılacaksa, müzenin ismi de bunu talep edenlerin isteğine uygun olması gerekmiyor mu?

Diyarbakır 5 No’lu hapishanesinde yapılan insanı insanlığından utandıran işkenceler ve onur kırıcı uygulamalar; 12 Eylül Askeri Cuntası’nın simgesi olarak hafızalarda yer aldı. 

12 Eylül Cuntası'nın, “Türkiye’de, bütün sivil ve demokratik yapıların üstünden silindir gibi geçti” ifadesi, o dönemi anlatanların özet cümlesi oldu. O dönemde darbecilerin yaptıklarına maruz kalan ve şahit olanlar, hala travmalarını yaşıyor. Diğer taraftan Diyarbakır Cezaevi'nde yapılan acımasız ve sistematik işkenceler, cunta uygulamalarının en uç tarifi olarak kayıtlara geçti. 

Tekçi ve tahammülsüz devlet politikalarının, her dönem, en ağır bedelini ödeyen Kürt’ler, 12 Eylül Cuntası'nda da sayısız ve tarifi zor işkence yöntemlerinin hedefinde yer aldı. 

Diyarbakır Cezaevi, Diyarbakır E Tipi Cezaevi ve 12 Eylülden sonra ise 5 No’lu Cezaevi olarak ismi duyulan bu cezaevinde; dünyada gelmiş geçmiş en kötü muamele ve işkencelerin yapıldığı yer olarak hem Türkiye’deki hem de dünyadaki raporlarda yer aldı. 

Şimdilerde bu utanç dolu ve acımasız uygulamaların yapıldığı 5 No’lunun müze yapılması gündemde. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve hükümet yetkililerinin de yeşil ışık yaktığı; Diyarbakır’daki bu cezaevinin müze olması ile ilgili isim konusunda fikir ayrılıkları mevcut. 

Kent Koruma ve Dayanışma Platformu , buranın “İnsan Hakları Müzesi” olmasını isterken, hükümet ise “Etnografi ve Anı Müzesi” ismini vermek istiyor. 

Bu cezaevinde yaşanan acılar ve travmaların etkisi devam ederken bu cezaevinin kimin anısına ve hangi amaçla müze yapılacağı da çok önemli. Eğer burada yapılan vahşetin kurbanları anısına yapılacaksa, müzenin ismi de bunu talep edenlerin isteğine uygun olması gerekmiyor mu? 

Türkiye’de siyasi iklim ve demokratik zeminin şu an için 5 No’lu cezaevinde mağdur olanların istediği ismin verilmesi için uygun olduğu söylenemez. Ama yapılacak müzenin de yeni bir travmaya neden olmaması için mağdurların isteğine rağmen başka bir içerik ve isimle adlandırılması ve amacından saptırılması da doğru olmaz. 

Diyarbakır’daki 106 kurumun temsilcileri askeri darbenin 44. yıldönümünde, “Bu cezaevinde yapılan uygulamalarla gerçek bir yüzleşmenin bütün temel sorunların çözümüne de katkı sağlayacak” vurgusu önemli ve doğru bir vurgudur. 

Aslında Türkiye’de, süregelen ve hala devam eden tekçi zihniyet, bir değişim sürecine girmeden, inkar ve asimilasyon politikaları, yerini çözüm arayışı ve demokratik zemine bırakmadan, müzeleşme sürecinin sonunda bir yüzleşmenin olması zor görünüyor. Hükümet yetkililerinin “Ben nasıl uygun görürsem o doğrudur” yaklaşımı olursa eğer; bu konudaki tavrı, kendisinden öncekilerden farkı meseleyi, bir sürünmece sürecine taşıması olur sadece. 

Bir halkın yok sayıldığı bir sistemde, hakları da yok sayılır ve çözümü başlatmak için her olumlu adım bir umut olur. Ama maalesef şimdiye kadar yapılanlar eğer bundan sonrası için referans olarak alınacaksa; 5 No’lu hapishanesi müze olursa dahi, bu müzenin orada yaşatılanların hafızası ya da orada yaşananların gerçekliğine göre değil, hala Kürt’lerin meşru haklarını yok sayan sistemin gerçekliğine uygun bir şekilde yapılacağı kaygısı ağır basmakta. 

Yüzleşme vurgusu önemli ve bir yerde başlarsa sonucunda yeni ve umut veren bir anlayışın doğmasını sağlayabilir ama bu ülkede hala çözüm için yüzleşmelerin yolunu açacak bir umut ışığı görünmüyor.