Demokrasi ne çoğunluğun azınlık üzerine nede azınlığın çoğunluk üzerine tahakküm rejimidir. Demokrasi çoğunluğun ve azınlığın temsil edildiği, çoğunluğun azınlıkların haklarını tanıma ve yasaların uygulanmasında bu haklara uygun davranma rejimidir.
Demokrasilerin temel ilkesi azınlığın kayıtsız şartsız çoğunluğa uyması değil, çoğunluğun azınlık haklarını koruyup gözetmesiyle işlerlik kazanır.
Demokrasi sadece bir seçim rejimi değildir. Seçimlerin yapılabiliyor ve bu seçimlere birçok partinin katılabiliyor olması veya iktidarların seçimle değişmesi tek başına bir demokrasi göstergesi değildir. Unutulmaması gerekir ki geçtiğimiz yüzyılda katliamlar uygulayan partilerde seçimle iktidara gelmişlerdi.
Osmanlı imparatorluğunda 1914-15 katliamının siyasal sorumlusu seçimle işbaşına gelmiş olan İttihat ve Terakki partisidir. Almanya’da Hitler Nazi partisiyle, İtalya’da Mussoloni Nasyonalist Sosyalist partisi, Irak’ta Saddam Baas partisiyle seçimle iktidara gelmişlerdi. Seçimle işbaşına gelmiş olan bu partiler uygulamalarıyla insanlığa karşı bir suç olan katliamlarla uluslararası mahkemelerde yargılanmış ve mahkûm olmuşlar.
Azınlığın belirli bir zümreyle (üniformalı veya ekonomik) çoğunluk üzerine tahakkümüne Faşizm veya oligarşik dikta denir. Çoğunluğun azınlıklar üzerine tahakkümü de güçlüler hukuku uygulamalarıyla bir diktatörlük rejimidir. Baskıcı, hakları yok sayan, belirli bir halkı, zümreyi, kültürü, dini hedef alarak baskı ve yasaklar uygulayanın azınlık veya çoğunluk olması veya seçimle veya başka yöntemlerle iktidara gelmiş olması rejimin karakterini değiştirmez. Kendisi dışındaki tüm grupları hedef alarak baskı uygulayan rejimler totaliter rejimlerdir. Baskı ve yasaklar totaliter rejimlerin belirgin karakteristik özellikleridir.
Batı (occidentale) tipi devlet yapılanmaları hukuk devleti yapılanmalarıdır. Hukukun üstünlüğü ilkesi devlet yapılanmasında tartışılmaz temel ilkelerindendir. Devletin tüm yapılanması hukuksal yapılanmanın denetimindedir. Hukuk devletlerinde yasama ve yürütme yargının denetimini kabul etmişlerdir. Ancak bu tanımlanmaya uyan devlet yapılanmaları hukuk devleti kategorisinde tanımlanır.
Antik felsefeci Eflatun (daha çok Sokrat’ın tezleriyle) Devlet ve Demokrasi kitabında rejimlerin iktidara geliş biçimleri ve karakteristik özelliklerini net bir biçimde ortaya koymuştur. “Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. Ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Eğer bu sağlanamazsa demokrasi, otokrasiye geçebilir. Halk övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar, başa geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir…” “Demokrasi, bir eğitim işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. Devam edilirse demagoglar türer…”
Demokrasiye karşı olan Eflatun'a göre demokratik rejim halkı aydınlatmaktan çok, halka yaltaklanan bir rejimdir ve demokrasinin muhtemel sonucu tiranlıktır. Toplumda daha bilgili, daha yetenekli olan insanların böyle olmayanları yönetmesi gerekmektedir.
Bu kitap bizim kuşağımızın başucu kitaplarından biri olmuştur. Okuyuculara özelliklede genç okuyucuların bu kitabı okumasını tavsiye ederim.
Ne yazık ki ülkemizde siyaset bir demagoji sanatı olarak algılanmış, uygulanmış ve uygulanmaya devam etmektedir. Bunun sonucunda da ülkemizde sürekli siyasi krizler ve askeri darbelerin yönettiği dikta dönemleri gelenekselleşmiştir. Halklarımıza büyük acılar yaşatan bu olumsuz geleneğin son bulmasının tek yolu her fırsatta özelliklede zorda kaldıklarında politikacılar tarafından tekrarlanan fakat uygulamada sözde kalan Hukuksal Devlet olabilmenin koşullarını yaratarak hukuka işlerlik kazandırmaktır.
Sorgulanmayan bir hayat, yaşanmaya değmez. Kötülüklerin ilki ve en büyüğü, haksızlıkların cezasız kalmasıdır. (Eflatun)
Mim Yavuz Binbay