Uzun bir süredir ABD de ve dünyada ABD ile iltisaklı gelişen olaylar başta ABD de olmak üzere tüm dünyada alarm zillerini çaldırıyordu.

Genellikle 1.ci dünya savaşı ve ikinci dünya savaşı öncesi koşullarla kıyaslama yapılarak 3.cü dünya savaşı analizleri yapılıyor. Bu çerçevede birçok ülke ve bölgelerde savaşlar iç savaşlar çıkartıldı. 

Pakistan eski başbakanı ve muhalefet lideri Benazir Butto ile başlayıp, Japonya de ABD karşıtı muhalefet partisi lideri eski başbakan Abe suikastıyla devam edip, son olarak Slovakya başbakanı Robert Fico’ya karşı gerçekleştirilen siyasi suikastlar zincirinin son halkası Tramp’a karşı gerçekleşti. 

Bu safhaya nasıl ve neden gelindi? 

Bu safhanın ilk aşamalarına aşağıdaki paragraflarda değineceğim. Ancak son Tramp suikastı gelişmesiyle başlarsak;

ABD müesses nizamından farklı davranan Trump’ın şaibeli bir seçim sonucuyla Biden’a karşı seçimi kaybetti ve ABD’nin kuruluşundan beri Demokrat ve Cumhuriyetçi parti tarafından iki dönem üzerine kurulan devlet başkanlığı dengesi bozuldu ve kongre baskını gerçekleşti. Trump taraftarlarına seslendiği videosunda “başkanlığımın bir dönemi çalınıyor” diye çağrıda bulunmuştu. 

Daha sonra Binden ile başlayan dönemde Obama döneminin devamı niteliğinde Obama döneminde başlatılan 21 savaşa devam edildiği gibi yeni istikrarsız bölgelerin yansıra birçok ülkede başarısız askeri darbeler ve müdahaleler gerçekleştirildi. Özellikle İsrail Gazze savaşı tam bir soykırıma dönüştürüldü. Çin Tayvan olayı bahane edilerek pasifik bölgesi kaos planı oluşturuldu. 

Dünya tam anlamıyla top yekûn bir kaos alanına dönüştürüldü. Senaryo tıpa tıp iki dünya savaşı senaryolarına benziyor. Tüm dünya da savaşlarla kaos ortamı oluşturulacak, bu savaşlarla tüm ülkeler savaşın yıkımından etkilenecek okyanus ötesindeki ABD savaşa başta değil en sonda zinde bir güç olarak müdahale edecek ve sarsılan hegemonyasını yeniden tesis edecek! Evet saneryo bu kadar basit!

Trump başkanlığının son döneminde dünya jandarmalığından vazgeçip askerlerini geri çekme ülke sınırlarına çekilme planı vardı. Bu çerçevede başkanlığı döneminde savaş başlatmayan tek ABD başkanı benim demişti. Tüm bu konular ve diğer detaylar Pentagon ve küreselci emperyalist çevrelerin çıkarlarına ters bir durum arz ediyor. 

Tüm bu detaylar çerçevesinde Trump yeniden aday olunca tüm düğmelere birden basılarak, hakkında 3.cü dünya ülkelerinde bile görülmeyecek hukuka aykırı birçok dava açıldı, ekonomik baskılar ve yaptırımlar uygulandı… ve dananın kuyruğunun kopmasının alameti olan suikast olayı gerçekleşti.

Bu suikast olayı son nokta olarak ya Trump başkan seçilir veya onu önlemek için ABD iç savaşa sürüklenir! 150 yıl sonra ABD Güney – Kuzey savaşı yeniden başlar!

Bu koşullarda kasım ayında seçim yapılabilir mi? Ben çok umutlu değilim! Her durumda dünyayı top yekûn savaşa ve kaosa sürükleyecek bir ortam oluşur.   

Şimdi adım adım bu koşullara nasıl gelindiğine bakalım; 

SSCB’nin dağılmasından sonra ABD’nin tek kutuplu dünya konseptini kavrayamaması ve yönetememesi sonucunda dünya ekonomisi ve bunun etkisiyle siyaseti tam bir kaosa sürüklendi. Soğuk Savaş'ın sona erdiği ve ABD'nin tek süper devlet olarak tek başına kaldığı 1990'lardan bu yana tanık olduğumuz gelişmeleri hatırlayın...

Putin göre "Sovyetler Birliği çöktüğü zaman, Rusya'nın savaş uçaklarını havalandıracak hali yoktu". Bu dönemde ABD elini uzatsaydı, Rusya Atlantik İttifakı'nın bir üyesi olabilirdi. Sovyetler Birliği'ne, komünizme ve Varşova Paktı'na karşı kurulmuş olan NATO'nun varlık sebebinin de ortadan kalkacağı bir dönemdi.

Ancak değişimi kavrayamayan ABD adeta “racon” keserek Organize olmuş veya organize edilmiş toplumsal olaylarla Rusya'yı ve etkisini genişletmeyi düşündüğü ülkeleri kuşatmayı sürdürdü. Tek süper devlet olarak Birleşmiş Milletler kararı olmadan Irak'ı ve Afganistan'ı işgal ederken, bir yandan da eski Varşova paktı üyesi devletleri “Turuncu Devrim” projesi çerçevesinde Rusya'ya karşı donatmaya başladı.

Bu gelişmeler Putin’in "ABD müttefik değil kendine uydu arar" değerlendirmesini haklı çıkardı. Ve ABD’nin yanlış politikaları sonunda Rusya'nın kendine gelip tekrar karşı kutupta yeniden bir süper devlet olmasını, kaçınılmaz kıldı.

ABD bununla da yetinmeyerek dünyanın tek hâkimiymişçesine racon keserek kendince tek başına dünya siyasetine keyfince yeniden şekil vermeyi hedefleyen (benim Arap kışı/katliamı olarak adlandırdığım) “Arap Baharı” adı altında Arap coğrafyasını baştanbaşa yakıp yıkan, katliamlarla kanla sulayarak, milyonlarca insanın ölümüne ve milyonlarcasının mülteci durumuna düşmesine sebep olan Arap Katliamı projesini hayata geçirerek kendi “Baharını” hazırladı.

Dünyanın saygın analistlerin analizlerine göre; ekonomi, sanayi, siyasal, demokratik ve insan hakları, işsizlik, ırkçılık vb. alanlarında yeni konjonktüre göre konumlanmasını sağlayamayan ve eski alışkanlıkla suni kaos politikalarıyla oluşturduğu uydu yönetimlerden elde ettiği haraç gelirleriyle durumu idare etmeye çalışan ABD dünyada iç savaş tehlikesi riski en yüksek olan 10 ülke arasında orta sıralarda değerlendirilmektedir.

Bu durumun en belirgin verileri ise;     

Son seçimler sonrası, anlamlı hiçbir gerekçeye dayanmadan verilen “Nobel Barış ödülü” sahibi ve yönetimi süresince uyguladığı politikalar sonucunda dünyayı bir dünya savaşının eşiğine sürükleyen Obama’nın alışılmışın dışında, bir eski başkan gibi davranmayıp politikaya müdahale etmesi. Eski eli kanlı eski bir başkanın eşi olmak dışında hiçbir özelliği olmayan Michelle Obama’nın Biden yerine adaylar arasında adının geçmesi! 

Toplumsal olayların sıklıkla baş göstermesi ve güvenlik güçlerinin orantısız şiddet kullanarak bastırmaya çalışmasına rağmen kontrolde zorlanması ve her seferinde daha fazla orantısız şiddete başvurma ihtiyacı duyması. Bunun sonucunda toplumsal ayrışmaların gittikçe belirginleşerek radikalleşmesi. Bazı eyaletlerin birçok kez federal kararlara uymama eğilimi veya ayrılma söylemini dillendirmesi. 

Alışagelmiş dış politikalar dışında istikrarsız kaos politikaları sonucunda eski müttefiklerini her geçen gün kontrol edemez hale gelmesi ve bunun sonucunda tutunabilmek için devlet altı yapılanmalarla etki alanı olarak addedilen bölgelerde tutunmaya çalışması.  

Bu durum birçok dönemde ülkemizde ve dünyadaki birçok devletin dizayn edilerek siyasete müdahale ederek hazırladığı darbelerin durumuna ne kadar benziyor değil mi? 

Bugün minyatür Kuzey Kore'yi ve İran’ı tehdit ederken kendi nükleer silahlanmasını yok sayıp bu ülkeleri nükleer tehdit olarak sunması, uluslararası vicdanda ne kadar kabul görebilir ki? Filipinler, Venezüella, Katar, İran, Türkiye vb. önüne gelen ülkeleri tehdit eden ancak dikkate alınmayan (iplenmeyen) ABD Bir başka açıdan "Süper gücüyle rezil olmak" kavramına hayat veren ülke durumuna düşmüştür?

23 trilyon dolar civarında gayrisafi hasılasına karşılık, 39 trilyon dolar borcu olan ABD ile ilgili bir finansal değerlendirme kuruluşu olan Fitch, ABD'li yetkililerin borç tavanını yükseltme konusunda anlaşamamaları durumunda ABD'nin AAA olan notunun tehlikeye gireceğini duyurdu. Yani kredi notunu düşürebileceğini ifade etmektedir. Tüm bu gelişmeler bizlere ne kadar tanıdık geliyor değil mi? 

ABD işgal ettiği Afganistan’ı, Irak'ı, iç savaşa sürükleyerek Suriye’yi, Yemen’i, Libya’yı yakıp yıkıp perişan etti. İsrail’e verdiği destekle Gazzede ve tüm Filistin’de soykırım uygulatıyor. 

Ve şimdi ABD'nin kendisinin durumu benzer müdahalelerde bulunduğu ülkelere ve SSCB’nin dağılışından sonraki Rusya’nın o süreçteki durumuna o kadar çok benziyor ki.

Başkan Trump’ın "Bizleri bölen yaralarımızı iyileştirme zamanı geldi. Artık bizleri birleştirecek, yeni bir birlik sağlayacak ortak değerleri bulmalıyız. Bizler tek devlet, tek vatan ve tek milletiz" söylemi sanki bir yerlerden kopyalanmış ama tam yerine oturmamış izlenimi vermektedir. 

Müflis esnaf borçlanma faizi oranını hiç düşünmeden hatta tefecilerin bile ağzının suyunu akıtacak vaatler sıralar. Çünkü çökmenin farkındadır bataklığın dibine sürüklenir kurtulma çırpınışları içindedir. Tefeci kategorisi bu durumu iyi bilir ve böylesi müflislerden uzak durur. Ancak “uyanık kerizler” veya “cin olmadan çarpma hevesinde olanlar” vb. bu vaatlere kapılınca aynı batağa sürüklenirler. Dimyattaki pirince gidince evdeki bulgurdan olurlar. ABD müflis esnaf konumundadır, konumunu korumak için özellikle yeni bağlantılarına vadettiği aşırı dozdaki orantısız vaatleri ve ilişkileri de bu yöndedir. 

20 yüzyılın emperyalizmin sözcü duayeni ABD ile stratejik ortaklık kurmayı hedefleyenler, kuracakları ilişkiler öncesinde ABD’nin eski klasik dünya jandarması, isteklerini dikte ettirerek kabul ettiren süper güç konumundan çok uzak bir konumda olduğunu hassasiyetle değerlendirmelidir. Aksi takdirde onunla aynı batağa sürüklenme veya daha önceki tarihsel dönemlerde olduğu gibi bir anda yüzüstü bırakılma riskinin çok yüksek olduğu unutulmamalıdır. 

Trump, halka karşı ordunun özel birliklerini göreve çağırıyor, halka karşı silah kullanma emri veriyor, bu söylemler bir yandan tanıdık geliyor mu?  

“Arap Baharı” senaryosuyla Arap coğrafyasının baştan başa yıkılmasına, milyonlarca insanın ölümüne, vatansız mülteci durumuna düşmesine sebep olan, Arap katliamını dizayn eden ABD’ye “Amerikan Baharı” hayırlı olsun. Alma mazlumun ahını çıkar ahaste ahaste! 

Amerika’ya demokrasi gelmesi dileğiyle! Yoksa dünyaya kaosgelir!