Yaklaşık pandemiden bu yana gerçekleşen ekonomik krizinin faturası ilk sanatçıya kesilmiştir. Şu sıralar ise ekonomiyi düzeltme adımları olarak belediyelere ayrılan ödenek kısımlarında kültür sanat etkinlikleri tasarrufu konuşulmaktadır. İlk duyduğumda sanatçılar ve halk adına çok üzüldüm.
Batı toplumların savaş halinde ilk açılışını yaptıkları iş opera binaları olunca Orta Doğu’nun bu denli sanatı ve sanatçıyı kapı dışarı etmeleri akıl alır bir durum değil. Yakın zamanda gerçekleştirmiş olduğum Kuzey Irak ziyaretinde yerel halkın sanatçıya duymuş olduğu saygıya bizzat tanıklık ettim. Keza bunu yaşadığım ülke ve coğrafyada da gördüğümü söyleyebilirim. Gerek sergiler gerek düzenlenen organizasyonlar da insanların yoğun ilgi seli mümkün. Fakat iş sanat sevgisi topluma kazandırmaya gelince yaşanan ülke sorunlarından ekonomi çıkmazlara kadar fatura sanata ve sanatçıya kesilmektedir. Bir görüş bildirildiğinde sen sanatçısın konuşma. Yorumsuz kalındığında sen halkın sanatçısısın konuş. En ufak bir çıkmazda sanat etkinlikleri son bulsun gibi çeşitli meşreplere çoğu zaman tanıklık ediyoruz.
Oysa sanat insanda empati duygusunu aşılayan diğer canlılardan bizi ayıran temel faktörlerden biridir. Son zamanlarda kadına , çocuğa ve hayvana şiddetin artmasının sanata karşı gösterilen tutum ile doğru orantıda olduğunu düşünüyorum. Empatiden yoksun her birey sanata ilgi duymaz. Empatiden yoksun bırakılmak istenen toplumlar için ise sanat en büyük tehdittir. Çünkü insanlar sanat ile özgür düşüncelerini ifade ederek kendi iç dünyasında ki sorgulama penceresini açar.
Çoğu restorasyon çalışmaları sanat yeri olarak düzenlense de içi boş bir çerçevenin yansıttığı hissiyat kadar bir etkisi vardır. Burada siyasi partilere, yöneticilere belki de iş insanlarına önemli görev düşmektedir. Sanatı kendi çıkarları doğrultusunda bir araç değil toplumun amacı olarak düşünülürse; bir boş çerçeve zamanla güzel kareler ile zenginleştirilerek tamamlanmalıdır. Ve bunun sonucunda bizden sonraki kuşaklara önemli bir miras kalmış olacaktır.