Öncelikle herkese merhaba, bu platformda ki ilk yazımı sizlerle paylaşmanın heyecanını yaşamaktayım. Dileğim nice konularda bir araya gelmemiz.
Öyle ise başlıyoruz.
Resim denilince akla ilk gelen kara kalem olmaktadır.
Biz sanatçılara insanlardan gelen ilk soru beni çizebilir misin? demek oluyor.
Bu yazımda sizlere bununla beraber uzun uzun renkleri anlatmak istedim.
Resimde nesnel formların ötesinde renkler büyük ölçüde yer almaktadır.
Hatta çoğu zaman nesnel çok geride bırakılarak, renkler ile bir görüntü ve anlatış biçimi elde etmek istemektedir sanatçılar.
Bizler sanatçının bize ne aktardığı ile ilgilenirken, renklerle yolculuk ve belkide özel bir dansı gözlerimiz ile gerçekleştiririz.
Renkler tek başına her zaman pembe, mavi, yeşil gibi insanın yüreğini heyecanlandıran seçenekler gözüksede gri, siyah ve beyaz gibi seçenekler de bir renktir.
Bu renkler bazen resimde ana rolleri üstlenirken, zaman zaman ara geçişlerde de kendilerini gösteriler.
Bu çerçeve de ele alındığında renklerin bir bakıma yaşantımızın bize getirdikleri ile doğru orantılı olduğunu söyleyebilirim.
Bir örnek ile açıklamak gerekirse; gecenin karanlığında doğan bir güneşin ardından ağacın dalında bize doğru göz kırpan bir yaprağın parlaması gibi.
Burada okurken herkesin gözünde canlanan bir şerit oluştu öyle değil mi?
Resme bakarken de bu hayali kuruyoruz esasında. Farkında olup olmadan bir yolculuk gerçekleştirmekteyiz.
Bir de renklerin psikolojik olarak etkileri mevcuttur. Turuncunun daha iştah açıcı bir renk olduğu bu durumdan mütevellit yemek firmalarının çoğunluğunun logosunda bulunduğu.
Çok beyazın insanı yorduğu, kendini halsiz hissettiği gibi bir çok bilgiler peşi sıra gelmektedir. Kısaca renkler hayatımızın her alanında kendini gösterir.
Renkler resim ile birlikte bir ilişki içindedir.
Yakın vakitte edindiğim bir tecrübe ile bir proje de görme engelli arkadaşlarımızla, resim atölyesi etkinliği gerçekleştirdim.
Bu etkinlikte belki de, onları en çok heyecanlandıran ders kısmı renkler olmuştu.
İçinizden renkleri nasıl aktardığımı sorduğunuzu duyar gibiyim. Evet renkleri aktarırken diğer en önemli duyu organımız olan tad duyusunu ortaya çıkartarak bir yol izledik.
Kırmızıyı anlatırken domatesin verdiği tad ile rengi onlara hissettirdim.
Peki ya bizler de bir resme bakarken, renklerin ahenkli dansında aklımızdan tad duyguları geçiyor mu? bu yazımdan sonra düşünmenizi isterim.
Yazımın sonuna doğru yaklaşırken eklemek isterim ki, renkler bizlere ilham olduğu gibi yaşantımıza ışık tutmaktadır.
Renkler olmasaydı saydamlıkta kendimizi bile bulamazdık.
Sanatın renklerine sımsıkı sarılıp daha aydınlık yarınlar yaratalım.
Ruhlarımızı kaybetmeden rengarenk Dünyaya süzülmesini isteyip vazgeçmeyelim.