Kürtçe bir terör dili değildir. Sanılanın aksine Kürtler çatışmalardan, ölümlerden ve zulümlerden bıkmış bir halktır. Hayatları boyunca ölüm, zulüm, asimilasyon ve dayatmalarla yaşamış bir halkın dilidir Kürtçe. Kürt ulusu barışa hasret kalmış bir ulus olarak hala bu yüzyılda bile dillerine, kültürlerine sahip çıkmaya çalışan ve asla boyun eğmeyen bir halktır.

Dünya tarihi boyunca insan türü kendi içinde birçok şeye savaş açmıştır. Kimine rengi yüzünden, kimine dini inancı yüzünden ve kimine de konuştuğu dil yüzünden. Fakat bu tür savaşlar Avrupa da çok eskide kalmış olsa da Ortadoğu coğrafyasında maalesef devam etmektedir. Mezhep savaşları, inanç savaşları, ırk savaşları derken milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir bu uğurda. Bu savaşlar tarih boyunca insan türünün yok edicisi olarak kabul edilmiştir. Tarihleri zulüm ve katliamlarla geçen Avrupa, günümüzde strateji değiştirip dünya üzerindeki hegemonyalarını sinsice halledenken, bizim coğrafyamızda işler hala Ortaçağ yöntemleriyle yürümektedir. 

Kürtçe binlerce yıllık tarihi olan kadim bir dil olarak dünya sahnesinde boy gösterdiği zamanlardan bu yana konuşulan ve anlaşılan bir dildir. Dünya tarihinin en eski dili olarak günümüze kadar varlığını sürdürmüş ve günümüze ulaşmıştır. Öyle ki, Dünyanın en eski atlası olarak bilinen Batlamyus atlasında Gordionoros dağları diye geçen Kürt dağlarına yer verilmiştir. 

Batı Zagroslar şimdiki ismiyle Güneydoğu Toroslar Kürtlerin binlerce yıldır var olduğu yerleşim yerleridir. O tarihlerden günümüze kadar bu coğrafyada yaşayan Kürt ulusu, farklı lehçelerde de olsa Kürtçe iletişim kurmuştur. Bu ve bunun gibi yüzlerce delil olmasına rağmen bu kadim dil, onlarca yıldır asimilasyon saldırısına maruz kalmaktadır. Peki neden? 

Binlerce yıldır aynı topraklarda yaşamlarını sürdüren Kürt ve Türk halklarının arasındaki bu dil savaşı günümüze kadar uzanan bir asimilasyon projesinden başka bir şey değildir. Bunun içindir ki, Kürt asıllı, Kürt kökenli gibi saçma sapan terimler bile üretilmiştir. 

İstenilen şey, şuandaki egemen ırk,  Türk ırkına her şeyiyle biat eden, dilini konuşmaktan utanan, kültürünü yaşamayı kültürsüzlük sayan bir Kürt portresi oluşturmaktır. Türkçeye baktığımızda konuşulan kelimelerin yarısından çoğunun yabancı kökenli olduğunu görmekteyiz. Toplama bir dilin, kadim bir dile olan bu savaşı o kadar çirkinleşmiştir ki daha geçtiğimiz günlerde İstanbul’da bir düğünde “ Kınayı getir ana” olarak bilinen ve aslı Kürtçe olan türküyü Kürtçe söylediği gerekçesiyle müzisyenler ve düğün sahibi gözaltına alınmıştı. 

Bir zamanlar Diyarbakır meydanında o gün için alelacele Diyanet tarafından bastırılan Kürtçe Kuran-ı Kerimle seçim propagandası yapan zihniyet, istediğini alamayınca bu dile, eşi benzeri görülmemiş bir savaş açmışlardır. 

12 Eylül faşist cuntanın mirası olan bu düşmanlık kendini her alanda göstermeye devam etmektedir. Futbol takımlarımıza yapılan ırkçı saldırılardan tutun, sırf Kürtçe konuştuğu için henüz on iki yaşında bedeninden on üç kurşun çıkan çocuklarımıza kadar tüm bedenimizle bu zulmü hissettik. 

Söylenen Kürtçe türkülerin politik olup olmaması faşizm için çokta önemli değil aslında. Onların tahammül edemediği şey Kürtçe dilidir. Şartların değişkenliğine göre bu dili, kitlelere ulaşmak amacıyla kullanmaktan da çekinmezler. 

Seçim zamanlarında Kürtçe seçim şarkıları, mitingler de Kürtçe halkı selamlamak, onları hiçbir şekilde rahatsız etmezken, nedense ülke seçim sürecinde değilken bu kafatasçı zihniyet bir “Roj baş” tan bile rahatsızlık duymaktadır. 

Rum suresi 22. Ayette “ Gökleri ve yeri yaratması, lisanlarımızın ve renklerimizin değişik olması yine onun varlığının delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için dersler vardır.”  Diye buyrulmuştur. Bir dili, bir kültürü yok saymak Allah’a savaş açmaktır çünkü açık ayete karşı gelinmiştir. 

Değişik dil ve kültürler Allah’ın bir emri olarak karşımızda dururken kendine dindar diyenlerin bu emre karşı gelmesi açıkça şirktir. Ülkemizde her dilden tabelalar, reklam yazıları ve çağrı merkezlerinde; her dilden anonslar serbestçe kullanılırken Kürtçenin mecliste bile bilinmeyen dil olarak geçmesi ne kadar adaletlidir. 

Örneğin, Diyarbakır’da yaşayan ve Kürtçe bilmeyen birine Kürtçeyi dayatmakta doğru bir davranış değildir. Onlarca yıldır Kürtlere uygulanan dayatmayı yapanlarla bir farkınız kalmaz. İki farklı kültürden insanların anlaşabildiği ortak bir dille iletişim sağlana bilir. Ben Diyarbakırlı olmayan fakat 15 yıldır burada yaşayan biri olarak Kürtçe bilmediğim için ayıplandığım anlar olduğundan, dil dayatmanın karşındakine bir zulüm olduğunu tecrübe edenlerdenim. 

Kürtler bu zulmü yıllardır yaşayan bir halktır. Onları anlamanız için Kürt olmanıza bile gerek yoktur. Empati kurmak yeterli olacaktır. Bu empatiye biraz yardımcı olayım. Düşünün ki, egemen ırk Türkler değil de Kürtler olsun. Deseler ki Türkçe bilinmeyen dildir, Türkçe konuşma, türkü söyleme, kitap yazma. Türkçe konuştuğun için işkence görsen, tutuklansan ve hatta bir yakının Türkçe konuştuğu için öldürülse ne hissederdin. Bu soruyu beyninde ırkçılık barındıran ve kendi ırkını yüce bir ırk zanneden her bireyin kendine sorması gerekiyor. 

Kürtçe bir terör dili değildir. Sanılanın aksine Kürtler çatışmalardan, ölümlerden ve zulümlerden bıkmış bir halktır. Hayatları boyunca ölüm, zulüm, asimilasyon ve dayatmalarla yaşamış bir halkın dilidir Kürtçe. Kürt ulusu barışa hasret kalmış bir ulus olarak hala bu yüzyılda bile dillerine, kültürlerine sahip çıkmaya çalışan ve asla boyun eğmeyen bir halktır. 

Bir ulusun dili giderse kültürü gider, kimliği yok olur ve tam olarak da istenilen budur. Cumhuriyet tarihi başlarında Türkleştirme projeleri adı altında başlatılan bu vebanın günümüzdeki etkilerini hissede bilirsiniz. 

12 Eylül zindanlarının görüş kabinlerinde yazan “ Türkçe konuş, çok konuş” yazıları bunun en açık delilidir. İşin tuhaf tarafı Türkçülüğün fikir babası Moiz Kohen adında Siyonist bir Yahudi’dir. Görünen o ki bu fikir ülkenin iki kurucu faktörü Kürt ve Türk halklarının arasını açmak için bilinçli bir şekilde yaygın hale getirilmiştir. Milliyetçiliği kullanarak halkları birbirine düşürüp kargaşa ortamı yaratmak egemenlerin her zaman başvurduğu bir yöntemdir. Bir iktidar ne zaman sıkışsa bu kargaşa ortamını öne sümekten çekinmez. Diller kutsaldır, dil bir halkın kimliğidir, dilin olmazsa sende yoksundur.