AMED TIMES- Eyleme kayıp yakınları, siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcileri ile hak savunucuları katıldı. Eylemde, gözaltında zorla kaybedilenlerin ve faili meçhul saldırı sonucu katledilenlerin fotoğrafları taşındı. Bu hafta, Diyarbakır'da 12 Eylül 1995 tarihinde gözaltında kaybedilen Mehmet Zafer Demirkıran'ın akıbetini soruldu.
Eylemde konuşan İHD Diyarbakır Şubesi Sekreteri Ömer Saman, Yıllardır Kürt meselesine çözüm üretilmemesinden dolayı ortaya çıkan çatışmalı süreçte, gözaltında zorla kaybettirilen ve faili meçhul cinayetlere kurban gidenlerin hesabını sormak için eylemlerine devam edeceklerini söyledi.
Örgütlü kötülüğe karşı örgütlü iyiliğin mücadelesi
"12 Eylül Askeri Cuntanın yıldönümünde, Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu bütün bileşenleriyle beraber Diyarbakır 5 No’lu Hapishane önünde, o dönemde yaşanan bütün insan hakları ihlallerinin, sorumlularının yargılanmasını tekrar talep ettik" diye devam eden Ömer Saman şunları söyledi:
"Ama o günün bu coğrafya için acı bir tarafı daha var. Bulunduğumuz meydanda 12 Eylül 2006 yılında bu utanç duvarının dibinde onlarca Kürt yurttaşı hayatını kaybetti ve arkamızdaki gördüğünüz anıtta isimleri yazan insanlardı bunlar. Bu anıt, Yaşam Hakkı Anıtı. İnsan yaşamının korunması için tarihe bir not düşmek için yapılmış bir anıt. Ama ne yazık ki o gün küçücük yaşta hayatını kaybeden çocuklardan, bugün günlerdir Narin'in acımasızca katledilişine, hep beraber örgütlü kötülüğün neler yaptığını izliyoruz. Biz sivil toplum örgütleri olarak, çocuk kurumları olarak, hak savunucuları olarak her zaman savaşın, şiddetin durması ve bunun yarattığı toplumsal travmaların ortadan kalkması için mücadele edeceğiz. Narin'in mücadelesi bu toplumun mücadelesidir. Örgütlü kötülüğe karşı örgütlü iyiliğin mücadelesidir.”
Gözaltına alınıp Beyaz Toros'a bindirilen kardeşimden bir daha haber alamadık
Gözaltında zorla kaybettirilen Mehmet Zafer Demirkıran'ın ağabeyi Sebahattin Demirkıran da kardeşinin kaybolma sürecini şöyle aktardı: “90'lı yıllardan bu yana o dönemki iktidarda olan Tansu Çiller, Mehmet Ağar ve bunun benzeri insanlar halen aramızda cirit atıyorlar. Mehmet Zafer Demirkıran benim kardeşim. 12 Eylül 1995 yılında şurada bir kilometre ötede Bağlar’ın Fatih Mahallesinde, diğer ismiyle Şeytan Pazarına yakın bir alanda annemle beraber yaşarken, sivil silahlı 6-7 kişilik grup tarafından annemin evi basılarak gözaltına alınıyor ve gözaltına alındıktan sonra birbirlerine eleman diye hitap eden bu şahıslar, Mehmet Zafer'i alıp karakola götürüp ailesinin, babasının gelmesini talep etmişlerdi. O arada iletişim sadece kablolu telefonlarla sağlanmaktaydı. Telefonun kablolarını da kopararak kardeşimi beyaz bir Toros'a bindirerek götürdüler. Biz Beyaz Toros'un ölüm aracı olduğunu biliyoruz. Diyarbakır halkının tümü Toros'un ölüm aracı olduğunu biliyor. Çünkü beyaz Toros ölüm kusuyor, kan kusuyordu. Götürdüğü hiçbir insan geri dönmüyordu. Tüm karakolları aramamıza rağmen kardeşin bizde yok dediler. Yok, yok, yok. Peki nerede bu insan? Silahlı sivil insanlar tarafından evden alındı. Yoksa nerede? Siz devletseniz onu bulmanız lazım. Bunu bilmeniz lazım. Yok dediler. Tabii birtakım aracı kurumlar araya girerek Mehmet Zafer'in İçkale’de jandarmada olduğu söylendi. Oraya sürekli giden annem, kapıdaki bir askerle irtibata geçiyor. ‘Benim oğlum Mehmet Zafer 19 yaşında, askere gitmek için belgesini almıştı” diyor. Asker, “Senin bahsettiğin tariflere uygun birini buraya getirdiler. Tabii o esnada sivil giyimli biri müdahale ediyor. Annemin yanına gelerek adının Şeyhmus olduğunu söylüyor. Şeyhmus denen kişi uzman çavuş… ‘Burası askeri birlik, siz çocuğunuzu karakolda arayacaksınız’ diyor. Ama Beyaz Toroslar'ın onlarla ilişkili olduğunu annem de biliyordu. Ondan dolayı onlardan talepte bulunuyordu.”
Kayıp Yakınları
İHD Diyarbakır Şubesi Kayıp Komisyonu Üyesi Berfin Elçi Mehmet Zafer Demirkıran’ın hikayesini okudu. Elçi, “Zafer Demirkıran ailesi ile birlikte Diyarbakır/ Bağlar’da yaşamaktadır. Çalışmak için önce İstanbul ardından Mersin’e gider. Mehmet Zafer askerlik celbi gelince çalıştığı Mersin’den 30 Ağustos 1995 tarihinde Diyarbakır’a döner. 31 Ağustos’ta askerlik dairesine giderek işlemlerini başlatır. Ardından askere sevk belgesini alır ve ailesinin yanında birliğe gideceği günü beklemeye başlar. 12 Eylül 1995 tarihinde saat 22:00 civarında Demirkıran Ailesi’nin evi kendilerini polis olarak tanıtan silahlı 6-7 kişi tarafından basılır. Plakasız bir Toros ve yalnızca ön tarafında 21 R 789 plakası bulunan beyaz Şahin araçla gelen bu kişiler, Mehmet Zafer’i “İfadesi alınıp bırakılacak” diyerek Beyaz Toros araca bindirip götürür. Gitmeden önce de Demirkıran Ailesi’nin telefon kablolarını keserek onların haberleşmelerini engeller. Hemen karakola giden aile “Bizde yok” cevabını alınca Diyarbakırda ki bütün karakol noktalarına giderek oğullarını sorar. Aldıkları cevap hep aynıdır; “bizde yok!” OHAL Valiliği, DGM Savcılığı, Jandarma ve Emniyet’e yaptıkları başvurular da sonuçsuz bırakılır. Aile Mehmet Zafer’in Saraykapı’daki JİTEM merkezine götürüldüğü duyumunu alır. Bunun üzerine anne Behiye Demirkıran, sürekli JİTEM merkezinin bulunduğu Jandarma Merkez Komutanlığı’na giderek oğlunu sorar. Annenin ısrarlı soruları üzerine kapıdaki nöbetçi asker, ona oğlunun tarifine uyan birinin oraya getirildiğini söyler. Başvuruları sonuçsuz kalan aile İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesine başvurur. Yasal girişimlerde bulunan İHD, Uluslararası Af Örgütü ile de temasa geçer. Gerekli araştırmaları yapan Uluslararası Af Örgütü, 18 Ekim 1995 tarihinde yayınladığı “kayıp” başlıklı raporla gözaltına alındığı kabul edilmeyen Mehmet Zafer Demirkıran’ın can güvenliğinden endişe ettiklerini uluslararası kamuoyuna duyurur.Ailenin, İnsan Hakları Derneği’nin ve Uluslararası Af Örgütü’nün girişimleri sonuçsuz bırakılır. 29 yıldır Mehmet Zafer’i arayan aile inkar ve cezasızlıkla karşılaşır. Baba Demirkıran, oğlunun akıbetine ve adalete ulaşamadan 2001 yılında vefat eder. 89 yaşındaki anne Behiye Demirkıran ise hala oğluna ve adalete ulaşmak için mücadele etmektedir" bilgilerini paylaştı.
814. haftasındaki eylem, Mehmet Zafer Demirkıran ve zorla kaybettirilerek faili meçhul cinayetlere kurban edilenlerin anısına yapılan oturma eylemiyle sona erdi.