AMED TIMES -

Diasporaya Kurd, Lozan Anlaşması'nda Kürtlerin "self-determinasyon" hakkının ihlal edildiğine dair yaptığı başvuru, Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Komisyonu tarafından kabul edildi. DiaKurd adına davayı yürüten avukat ve siyasetçi Hişyar Özalp, başvuruyu ve gelinen süreci Amed Times için değerlendirdi.

Dosya avukatı Hişyar Özalp, Lozan Anlaşması yapılırken Kürtlerin millet olarak temsilcisinin yer almadığını ve Kürt halkının haklarıyla ilgili verilen vaatlerin de yerine getirilmemesi gerekçesiyle, Kürt halkının "self-determinasyon" hakkının ihlal edildiği iddiasıyla bu başvuruları yaptıklarını ve BM İnsan Hakları Komitesi'nden bu hakkı gözeten bir karar vermesini beklediklerini ifade etti.

Türkiye'de Kürtlerin self-determinasyon hakkıyla ilgili bir değerlendirme yapacak organ olmadığından dolayı başvuruların reddedildiğini belirtti

Whatsapp Image 2024 09 03 At 15.44.26

 Özalp, yaptıkları başvurudaki taleplerle ilgili, "Bu “self determinasyon” hakkı, Kürtlerin meşru bir hakkı, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı tarafından uygulanabilmesi için işlemlerin ve eylemlerin yapılması talebini içeriyordu. Cumhurbaşkanlığı yasal süresi içerisinde bizim talebimize cevap vermedi. Böylelikle dava yolu açılmış oldu. Biz de Ankara İdare Mahkemesi'ne başvurduk. Ankara İdare Mahkemesi bir karar verdi. Bu kararda özetle şunu söyledi, 'Türkiye Cumhuriyeti'nde bu talebin, Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasası’nın, ilk dört maddesine aykırı olduğu, üniter devlet yapısına aykırı olduğu ve Türkiye Cumhuriyeti egemenlik sınırları içerisinde Kürtlerin self determinasyon hakkıyla ilgili değerlendirme yapacak bir organ olmadığından dolayı' davamızı reddetti. İstinaf da aynı şekilde reddetti." dedi. 

Kürtlerin ulusal haklarıyla ilgili Türkiye'deki hukuki yolları tükettikten sonra BM'ye başvurduklarına dikkat çeken Özalp, bu başvurudaki amacın Kürtlerin ihlal edilen haklarının ihlal edildiğine dair hukuki bir karar almak olduğunu söyledi. 

Kürt halkının kolektif hakları tanınmıyor

Whatsapp Image 2024 09 03 At 15.44.32

Hişyar Özalp, şöyle devam etti: "Şu an geldiğimiz aşamada, iç hukuk yollarının tüketildiği bir noktadayız ve biz de davayı Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi'ne taşımış olduk. Buradaki temel iddiamız özetle şu: Dava dilekçesinde de belirttiğimiz gibi, İdare Mahkemesi kararlarını örnek göstermiştik. Türkiye Cumhuriyeti kurulurken ve Lozan Sözleşmesi imzalanırken aslında Türk devlet yetkilileri, Lozan'da İsmet İnönü ve onun öncesinde Mustafa Kemal, Türkiye'nin Kürtlerin ve Türklerin ortak devleti olacağını, Kürtlerin de Türklerin sahip olduğu bütün haklara sahip olacağını ifade etmişti. Oysa ki Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra bu vaatler göz ardı edildi. Kürtlerin ulusal hakları tanınmadı. Tam tersine, imha ve asimilasyon süreci başlatılmış oldu. Bu da şunu gösteriyor: Uluslararası hukuk açısından, bir halkın kolektif haklarını inkâr ederseniz ve siyasi karar alma süreçlerinde yer almasını engellerseniz, bu durum "iç self-determinasyon"un uygulanmadığı anlamına gelir. Bu da doğal olarak "dış self-determinasyon", yani ayrılma hakkının şartlarının oluştuğu anlamına gelir. Biz bu düşünceyle ve bu argümanla Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi'ne başvurduk."

Anlaşmanın 5 maddesine aykırı davranıldığı iddiasıyla davayı açtık

Kayyım döneminde kapatılmıştı: 8 yıl sonra Kürtçe kreşler kapılarını yeniden açtı Kayyım döneminde kapatılmıştı: 8 yıl sonra Kürtçe kreşler kapılarını yeniden açtı

BM İnsan Hakları Komitesi'nin esas itibariyle medeni ve siyasi hakları, uluslararası sözleşmeleri esas alarak incelediğini hatırlatan Özal, şunları söyledi: "Bu sözleşmede aykırılık olup olmadığı üzerinden başvurumuzda Türkiye Cumhuriyeti'nin bu anlamda, sözleşmenin 5 maddesine aykırı davrandığını ileri sürdük. Birinci madde, self-determinasyon hakkıyla ilgili; ikinci madde, "ayrımcılık yapmadan bütün hakların sözleşme hükümlerinin uygulanmasıyla" ilgili; 25. madde, demokrasi ve siyasi haklarla ilgili, yani seçme ve seçilme hakkıyla, bugün somutlaştırırsak bunu, mesela kayyumların atanmasıyla ilgili, Kürt halkının seçme hakkının göz ardı edilmesi. 26. madde, ayrımcılık yasağı ile ilgili ve 27. madde de azınlık hakları ile ilgilidir. Yani diğer kültürel hakların, Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından tanınmadığını iddia ettik."

"Başvurumuz kabul oldu ve Kürt halkının hak ihlalini tespit eden bir kararın çıkmasını bekliyoruz"

Başvurularını usule uygun bir şekilde yaptıklarını ve başvuru ile ilgili dosya numarası aldıklarını ifade eden Özalp, alınacak kararın bir yaptırıma dönüşmese de Kürtlerin ulusal haklarının ihlal edildiğine dair hukuki bir kararın olmasını istediklerini aktardı.

Hişyar Özalp, değerlendirmesinin sonunda, "Türkiye Cumhuriyeti'nin yetkili organlarından beyanlarını alacak, onların savunmalarını alacak ve daha sonra bir karara varacak. Bizim buradaki beklentimiz şudur: Birleşmiş Milletler'e bağlı bu yarı mahkemenin, yargı yetkisine sahip organın, Kürtlerin self-determinasyon hakkını tanımasını ve Kürtlerin bir mahkeme kararı yoluyla da buna sahip olmasını sağlamasıdır. Bu tarz bir mahkeme kararı ile devletleşmenin olmasını beklemiyoruz tabii ki. Zaten bu, o kurumun, o organın yetkilerinin dışında kalıyor. Fakat, bu Birleşmiş Milletler'e bağlı prestiji çok yüksek ve güvenilirliği çok yüksek yargı kurumunun, inceleme yaparken Kürtlerin tarihi olarak bir haksızlığa uğradığını, kolektif haklarının tanınmadığını ve self-determinasyon hakkının uygulanmasını sağlayamazsak da; bu halkın, bu hakkı vardır gibi tespitlerde bulunmasını bekliyoruz." dedi.

Kaynak: HABER MERKEZİ