KÜLTÜR SANAT

Toplu mezarlar ve kaybolan hafıza: ‘Dargeçit’ belgeseli İzmir’de izleyiciyle buluştu

Berke Baş'ın yönetmenliğini yaptığı “Dargeçit” belgeseli, İzmir Fransız Kültür Merkezi’nde izleyiciyle buluştu. Gösterimin ardından düzenlenen söyleşide zorla kaybetmeler ve Türkiye'nin toplu mezarları konuşuldu.

Abone Ol

Mardin'in Dargeçit ilçesinde, 1995-1996 yılları arasında 3’ü çocuk olmak üzere 8 kişinin gözaltında zorla kaybedilmesini konu alan “Dargeçit” belgeseli, İzmir’de izleyici karşısına çıktı. Yönetmen Berke Baş’ın katılımıyla gerçekleştirilen gösterim, 25 Ekim akşamı İzmir Fransız Kültür Merkezi’nde düzenlendi. Belgeselin ardından gazeteci Hazal Özvarış’ın moderatörlüğünde, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ümit Biçer ve Antropolog Derya Aydın'ın katıldığı “Türkiye’nin Toplu Mezarları ve Kemiklerin Hafızası” başlıklı bir söyleşi gerçekleştirildi.

“Cenazeyi gömmek, yas sürecinin önemli bir eşiği”

Söyleşide Aydın, 1990’lı yıllarda yaşanan zorla kaybetmeler ve çatışmalarda hayatını kaybedenlerin cenazelerine ulaşmanın önemini vurguladı. Aydın, “Cenazesini gömemek, aileler için büyük bir eksiklik. İnsan, ölüsünü gömen canlıdır demek yanlış olmaz. Yas tutmak için gömmek, önemli bir eşik. Ancak birçok aile bu imkana sahip olamıyor ve yasları askıda kalıyor” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Ümit Biçer de, ailelerin kaybettikleri yakınlarının mezarlarına ulaşıp dua etme ihtiyacının önemine değinerek, “Aileler, cenazelerini bulduklarında huzur bulduklarını, uykularının ve arayışlarının bir ölçüde hafiflediğini söylüyor” dedi.

“Yas, hakikatleri konuşmayı sağlıyor”

Aydın, yas tutmanın kamusal alanda engellenmesinin devlet politikalarıyla ilişkili olduğunu belirtti. “Devlet, 1990’lı yıllarda süren çatışmaların konuşulmasını istemiyor çünkü bu, savaşın sürdüğüne dair bir kanıt niteliği taşıyor. Yas tutmak, o insanların yaşamlarının değerini ve anlamını ifade ediyor” dedi. Aydın, yasın konuşulmasının ölümü, savaşı ve şiddeti gündeme getirdiğini belirterek, devletin yasaklarla bunu engellemeye çalıştığını vurguladı.

Zorla kaybetme süregelen bir suç

Söyleşide Prof. Dr. Ümit Biçer, Türkiye’deki toplu mezarların önemine değinerek, zorla kaybetmelerin toplumsal etkilerine dikkat çekti. Biçer, “Zorla kaybetme pratiği, devletin şiddet kullanma biçimlerinden biri ve bu şiddet, yalnızca kaybolanlar ve yakınları üzerinde değil, sessiz tanıklık etmek zorunda bırakılan toplum üzerinde de etkili” dedi. Zorla kaybetmelerin faillerine ulaşılamaması durumunda, adaleti sağlamak ve gerçeği ortaya çıkarmanın zorlaştığını ifade etti.

Ilısu barajı ve toplu mezarlar

Antropolog Derya Aydın, Ilısu Barajı’nın Dargeçit ve çevresindeki toplu mezarlar üzerindeki etkisine dikkat çekti. Aydın, “Baraj, birçok cenazenin sular altında kalmasına neden oldu. Bu durum, yalnızca cenazelerin kaybolması anlamına gelmiyor; aynı zamanda bu bölgelerde işlenen suçların izleri de kayboluyor” diye konuştu. Aydın, Ermeni Soykırımı, zorla kaybetmeler ve çatışmalarda hayatını kaybedenlerin gömüldüğü Newala Qesaba’da devam eden inşaat faaliyetlerinin de dikkat çekici olduğunu belirtti.

“Kemikler sadece bir materyal değil, hafızanın parçası”

Biçer, bölgede bulunan kemiklerin yalnızca birer fiziksel bulgu olmadığını, aynı zamanda insanların değerlerini ve hayatlarını temsil ettiğini söyledi. “Kemiklere salt materyal olarak bakamayız. Onlar, yaşamış bir insanın ve onun geride bıraktıklarının yansımasıdır” dedi. Aydın da benzer bir şekilde, “Kemikler, ölü bedenin siyasal bir hayat olarak önümüzde durduğunu gösteriyor. Aileler, kemiklerin rüyalarında ve hayatlarında sürekli var olduğunu dile getiriyor” ifadelerini kullandı.