Tomas Hobes der ki; “ Devletler birbirlerine kılıçlarını çıkarmış gladyatörler gibidir.” Tomas Hobes’e göre devletler arasında dostluk yok. Hepsi, bir birine düşmandır. Her devlet, fırsat bulduğunda, diğerini ortadan kaldırmaya, topraklarını kendi topraklarına katmaya isteklidir. Bu da, devletler arasında, güvenlik sorununu ilk sıraya çıkarıyor. Devletler sürekli, birbirleriyle rekabet içindedirler. Her devlet, rakip gördüğü diğer devletlere karşı üstün gelmeye çalışıyor.
Ortadoğu’da, liderlik peşinde olan, üç devlet vardır. Türkiye, İran ve Mısır. Bu ülkeler birbirleri ile rekabet içindedirler.
İran, bölgesel hegemon güç olmak için, daha çok, “yıpratma savaşı” yürütüyor. Bunu da ya kurduğu ya da kurulu olan şiddet yanlısı örgütler aracılığıyla sürdürüyordu. İran-Irak savaşından sonra, bunu çok etkili bir şekilde yürüttü. Hatta savaş sırasında bile, Irak’a karşı silahlı muhalefet yapan örgütlere, açıktan destek olmuştu. Savaş sonrasında hemen hemen tüm bölgede mevcut, silahlı muhalif örgütler ile ilişki geliştirdi. Bu çerçevede Lübnan’da Şii Emel Örgütünü, Hizbullahı, Türkiye de 90’lı yıllarda Hizbullahı, Filistin’de Hamas’ı Yemende yine Şii silahlı örgütlerle ilişki geliştirdi. Bu çerçevede PKK ile YNK gibi örgütlerle de ilişkisi mevcuttur. Bu örgütler eliyle, aslında, Ortadoğu’da istediği zaman ,istediği ülkeye, örtülü operasyonlarını yaptı. Fakat bu durum hem bölgesel güçlerin hem de küresel güçlerin dikkatinden kaçmadı. Gerek Batı, gerekse, bölgesel güçler ile, bölgenin diğer devletleri, sık sık İran’ı bu konuda uyardılar. Hatta zaman zaman misillemeler yaptılar.
Dışardan İran’a gelen tepkilerin yanında, içerde de bu dış politikayı onaylamayan ciddi bir kesim oluşmaya başladı. İran parasının, tüm para birimleri karşısında değer kaybetmesi, yoksulluk, enflasyon ve hayat pahalılığı, muhalefetin daha da güçlenmesine neden oldu. En ufak fırsatta, halk tüm baskılara rağmen, aylarca sokaklarda gösteri yaptı. Rejim gittikçe, muhalefeti bastıramaz duruma geldi. Bu duruma karşı, açıktan büyük reformlara yanaşmadı. Fakat yıpratma savaşına ayırdığı ekonomik kaynakları, içeride, halkının refahını kısmen de olsa artırmaya kullanma kararını vermiş gibi görünüyor.
İran’da rejim, böylesi bir değişime karar verdikten sonra, Ortadoğu’daki silahlı örgütlerle ilişkisini sağlayan, aktörleri de etkisiz hale getirmeye başladı. Kanımca bu değişim kararı, Kasım Süleymani’nin öldürülmesi ile start aldı. Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra, ABD’ye karşı etkili bir misillemede bulunmadı. İç kamuoyunun gazını almak için, ABD’nin Erbil’deki üssüne göstermelik bir saldırı düzenledi.
Yine İsrail’in, Suriye’deki konsolosluk saldırısına karşı da, etkili bir misillemede bulunmadı. İçeride, eski politikanın etkili isimlerini bertaraf ediyor. Hatta dışarıdaki eski müttefiki örgütlerin ard arda aldığı ağır darbelere karşı, müsamahakâr bir tutum sergiliyor.
Hamas lideri İsmail Haniye’nin Tahran’da öldürülmesi tesadüf değildir. Bu suikast, bir güvenlik zaafından kaynaklanmıyor. İran’ın müttefik olan ve açık tehdit altında bulunan, konuğunu korumaktan aciz olduğunu hiç sanmıyorum. Siyasi kanadın tüm kesimlerinden açık onay almış olmazsa da, İran istihbarat güçleri, etkili bir kanadın desteğini almış olmalıdır.Bu olaylar İran’nın kontrolünde gelişiyor. Bu olayları ABD ve İsrail’in büyük gücüne bağlamak, bana pek mantıklı gelmiyor. Eğer böyle ise İran’da İslami rejim ciddi ve açık bir tehdit altında, aynı zamanda aciz durumdadır. İran’da rejimin aciz içine düştüğünü söylemek zor. Olsa olsa, bir dış politika değişikliği olabilir.
Bence İran, hızlı bir şekilde, bu güne kadar açık ve gizli desteklediği silahlı örgütlerden desteğini çekiyor. Kanımca ABD ve İsrail örtülü bir şekilde İran’ı ikna ettiler. Bundan sonra Ortadoğu eskisinden daha güvenli bir hale gelecektir.