Dünyadaki önemli yapıtlardan biri olan Diyarbakır Kalesi, içinde yaşamın sürdüğü en büyük kaledir. Son yıllarda kalenin burçlarına isim verme önerisi ve tartışmaları yapılıyor. Öneri, Diyarbakır’ın 82 burcundan 81 burcuna Türkiye’nin kentlerinin adının verilmesi ve 82. burca da farklı bir ad verilmesidir ve kanımca bu öneri yerinde değildir. Öncelikle, Türkiye’deki kentlerin kalemize katkısı yoktur.
1932 yılında kale Dağkapı’dan yıkılmaya başlandığında ve taşları topluma hediye edildiğinde Türkiye’deki hangi kent toplumu yıkımın durdurulması için girişimde bulundu? Perge’nin taşları yağmaya açılırken ya da şimdi olmayan Antalya kalesi 1930’da yıkılırken Diyarbakır toplumu yıkımı durdurmak için ne yaptı?
Bir tarihi alanda inşaata ya da tarihi mekanın yıkımına, dönüştürülmesine karşı destek verilmesi o tarihi alan ya da mekana isimlerini vermeyi gerektirmez. Tıpkı, tarihi kültürel alan olan Kırklar dağına inşa edilen konakları yıkanların isimlerinin, örneğin Kırklar dağı eteklerine verilemeyeceği gibi. Bu nedenle, ismi olmayan kale burçlarına illa bir ad verilecekse kaleye katkısı olmuş eski devletlerin, şimdi yerleşik olsun olmasın inancı aynı ya da farklı milliyetlerin, kültürlerin isimleri verilebilir.
Aslında kale burçları daha önceden isimlendirilmiş olmalıdır, hatta farklı dönemlerde farklı isimlendirme yapılmış da olabilir. Bu gibi bilgiler burçların yakınında yer verilecek bilgilendirme levhalarında yerini alabilir. Yeni isimlendirme yapmak yerine eski isimler yeniden kullanılabilir.
Tarihi alan ve mekanların yok edilmesi, yeniden isimlendirilmesi, geçmiş kültürler ve ürettikleri değerler hakkında hiç konuşulmaması, kendine mal edilmesi yoluyla hafızanın dış etki ile yok edilmesine tanık olduk. Ancak bu kez zaten ismi olan burçlara bile yeni isim verme önerisi içimizden geliyor. Halbuki, tarihten (belki de yakın tarihten) günümüze şehrin hem gündelik hayatında hem de edebiyatında yerini almış Ben u Sen, Keçi Burcu, Yedi Kardeşler gibi kadim isimlerin korunması gerekiyor. Kent hafızasındaki güçlü yerini efsanelerde, şiirlerde, şarkılarda, öykülerde, günlük ifadelerde ve kentin qırık jargonunda (argo) koruyan mekan isimlerine saygımızı onları yazılı ve sözlü anmaya devam ederek sürdürmeliyiz.
Kale içi cadde ve sokakların, burçların yeniden isimlendirilmesi ya da ilk kez isim verilmesi kalenin hafızası yani tarih bilinci ve dünya mirası bilinciyle yapılmalıdır. Örneğin, kalenin yıkımının genişlemesinden kurtararak katkı sunan Albert Loius Gabriel’in de adı bir mekana, müzeye ya da sırf ismini anmak ve anma gerekçesini anlatmak için bile ikincil ad olarak verilebilir.
Kentimizi ve değerlerini koruyamadığımız bir gerçeğimizdir. Örneğin, yıkılan Kırklar dağı konaklarında kimin kaç dairesi olduğuna dair listenin açıklanması, bilinmesi gerekiyor. Yine bir başka örnek olarak, Xançepek ve dolayı sadece kentine sahip çıkan sağduyulu bireylerin itirazlarına rağmen bile gözlerimizin önünde yok edildi. Diyarbakır kalesinin bir bölgesinin hasar görmesine sessiz kalanlar ya da yaşananı sebepler öne sürerek halen savunanlar da bu kentin hafızasında yerini aldı. Silvan ve Derik toplumu nasıl hendeklere izin vermediyse, Diyarbakır toplumu da kentin mekanlarını, tarihini, demografisini, kültürünü, yaşam tarzını korumak için sivil demokratik inisiyatif almaktan çekinmemeliydi. Bunu sağlamak ise kenti ve değerlerini araçsallaştırmakla değil, sahiplenmekle ve korumakla başlıyor.
Binlerce yılın görkemini taşıyan Diyarbakır kalesine dair her tür öneri ve uygulamada kalenin ve içindekilerin inşasına, korunmasına emek vermişleri içeren tarihsel yaklaşım ve tutum zaten yol göstericidir. Bu yaklaşım ve tutumla kentlilere ve dünyaya güven verilmedikçe kale kendi haline bırakılmalıdır.
Uluslararası saygınlığa sahip Diyarbakır kalesi tarihi değeri, içerdiği belge ve bilgi ile anılmalıdır ancak toplumsal barışa katkı tartışmasında yer almamalıdır. Toplumsal barışa katkı için 81 kentin tarihi olan ya da olmayan mekanında, alanında ortak yapıt oluşturulabilir. Böylesi bir çalışma ise aktivist olsun olmasın sanatçıların üretim alanına daha yakındır.
Kentimizle, kalemizle ilgili her öneri tartışmaya ve değerlendirmeye açık olmalıdır. Yakın geçmişte kentimiz tarihine ve kültürüne bir müdahale, kentlilere uygulanan psikolojik şiddet olarak Kıtılbil örneği unutulmamalıdır. Kentimiz ve kalemizle ilgili ciddiye alınabilecek önerilerin ardından değişikliğe referandum ile karar verme süreci başlatarak ve oylama sonucunu kabullenerek katılımcı demokratik karar mekanizmasını hayata geçirebilir, içselleştirebilir, kuşaklara devredebiliriz.
(Katkısı için S’a teşekkürler..)