Eskiden beri, kamu maliyesi sıkıntıya girdiğinde, “Bu Devlet bitti, Ekonominin düzelme ihtimali yok, yakında maratoryum ilan edilir. “ gibi beylik sözler söylenir,durur.
Benim ezelden beri , bir teorim vardır. “Devlet iflas etmez, ama kamu maliyesinin sıkıntı yaşadığı durumlarda, halk üzerindeki mali baskı artar,kamu hizmetinde ise kalite daha da düşer.”
2021 yılının Aralık ayında, Maliye ve Hazine Bakanı Nurettin NEBATİ “Şöyle gözlerinizi yumsanız, altı ay sonrasına gelseniz, işlerin ne kadar iyi gittiğini görürsünüz. “ mealinde bir söz söyledi. O günden, bu güne tam 6 kez 6 ay geçti. Ülkede orta sınıf yok oldu. Alt gelir grubunun durumu büsbütün bozuldu. 2021 yılında orta sınıfı oluşturan kesim bu gün günlük geçim sıkıntısı yaşıyor. Hayat pahalılığı öyle bir hal aldı ki, vatandaşın yaşam kalitesi dip yapmaya başladı.
İktidar ve iktidar yanlıları, bu hayat pahalılığını ya “dış güçlere” bağlıyorlar ya da “ aç gözlü fırsatçılara “ mal etmeye çalışıyorlar. Nedense bu durumun tek sorumlusu olan, hükümet, her kesi suçladı, ama basit bir özür dilemedi. Türk tipi Başkanlık Sistemi, diğer adıyla Cumhur başkanlığı Hükümet sistemi geldiği günden beri , ülkede geniş halk kesiminin gittikçe yaşam koşulları kötüleşiyor. Rejim “tek adam rejimi” olunca ne hesap soran oluyor, ne de hesap verme sorumluluğu duyuluyor. Lafın gelişinde “ vatandaşa hizmet ettiğini” söyleyen hükümet, aslında her davranışı ile efendi olduğunu, halkın ise onlar için yaşamak ve üretmek zorunda olduğunu anımsatıyor. Her gün yeni bir harç ve yeni bir vergi kalemi icat ediliyor. Var olan vergiler daha da arttırılıyor. Yurttaş üzerindeki, mali yük, artık katlanamaz duruma gelmiştir!
Hizmet gittikçe azalıyor, bir yandan da hizmet kalitesi yerlerde sürünüyor. “Kamuda tasarruf namı altında, servis araçları kaldırılıyor ama makam araçları azaltılmıyor. Çünkü makam sahipleri imtiyaz sahibi, itibarlı insanlardır. Ne de olsa “itibarda tasarruf yapılmaz.” Ama vatandaş yokluk ve yoksunluk içinde yaşayabilir. Ne de olsa “teba” dır. Tebanın itibarı mı olur!
Geçen gün, Diyarbakır’dan, İzmir’e kadar kara yoluyla seyahat ettim. Ne otoban üzerinde , ne de karayolundadoğru düzgün yemek yenecek bir tesis kalmamış. Vatandaşın alım gücü iyiden iyiye düşünce, tesisler zarar ediyor. Zarar etmemek için hem hizmetten hem de emtiada tasarrufa yöneliyorlar. Tuvaletler paralı olmuş. Paralı tuvaletler bile kirden, pasaktan,çöpten geçilmiyor. Tuvaletlerin pek çoğunda tuvalet kağıdı yoktur. Kiminde ise su bile akmıyor. Yemeklerde zerre kadar kalite kalmamış. Hijyen desen, Hak vere. Ne denetim makamı kalmış, ne de kamu adına denetim. Bu kadar yüksek vergilere rağmen,Vatandaş kaderine terk edilmiş.
Eskiden, Sağlık Müdürlüklerine bağlı Çevre Sağlık Şubesi vardı. Umumi Hıfzısıhha Kanunu ve Gıda Maddeleri tüzüğüne göre, yine Zabıta talimatnamesine göre sık sık denetim yapılırsı. Kapanma cezasına kadar bir dizi, İdari Para Cezası verilirdi. Bundan dolayı işletenler kendilerine,bir miktar çekidüzen verirlerdi.. Bu gün vatandaşın alım gücü de çok zayıfladığı için, işletmelerin çoğu kendiliğinden kapanmış. Kalanlar da denetim dışıdır. Uzun yola gidenlerin çoğu, yol kenarına sofra bezlerini yada gazete sererek, evde getirdikleri azıklarla karınarını doyuruyor. Zira yemek fiyatlar sadece cep yakmakla kalmıyor, can yakıyor!
Manzara hiç de iç açıcı değildir. Devlet batmamış,ama vatandaş cidden batmış. Ana muhalefet partisi, erken seçim için bastırması gerekirken, ben seçim istemem diyor. Sendikalar, STK.lar iyice sinmiş. Ülkede 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 50 bin,yoksulluk sınırı 100 bin Türk Lirasını geçmiş. Sosyal medyada emekli maaşı, 25 bin olsun kampanyası vardır. Emekli büsbütün umudunu yitirince,açlığı tamamen içselleştirmiş olmalıdır!