"İnsanlık, barışçı ve adil bir dünya kuramadığı sürece barbardır."
Kemal Burkay
Kamuoyunda özelikle sosyal medya kanalarında Narin için ciddi bir infial olduğu ve bu sebeple hiç kimsenin olaya kayıtsız kalamadığı görülmektedir. Bu durumdan ders çıkarılabilinirse ve geçmişte yaşanan benzer olayları sorgulayıp ve geleceğe dair çözüm önerileri konuşulursa gelecek için umut artar. Ancak sanki kaybedilen ve katledilen tek çocuk Narin imiş gibi bir hava yaratılması, öncesi yaşanan ve sonrasında yaşanabilecek benzer kayıpları görünmez kılma gibi riskli bir sonuç doğurabilir. Hele hele bu durumu siyasi malzeme haline dönüştürmek ve kullanmak suç ortaklığından öte bir garabettir. Yapılması gereken bu tür olaylarda sistemi sorgulamak ve insani olmayan bu tür olaylara gerekçe oluşturan tüm olumsuzlukları ortaya çıkarmak olmalı. Narin’in cesedi bulundu ve görünen o ki bir şekliyle failler belirlenecek ve cezalandırılacak çünkü kamuoyuna mal olmuş ve sistem kendisini aklamak için bunu yapmak zorundadır.
Bu cezalandırma gerçekçi mi olacak, toplum vicdanını rahatlatacak mı? Bir an Türkiye İstatistik Kurumu'nun verilerini doğru kabul ederek 104.531 kayıp çocuğun (TUİK 2016 ve daha sonra veri yayınlamadı) failleri bulunup hak ettiği cezayı alacaklar mı, bundan sonra bu ülkede çocuklar başta olmak üzere tüm canlılar güvenli yaşam koşullarına sahip olabilecek mi?
Bu olayların meydana gelmeleri ve gelişmeleri makro(legal ve illegal) politikalardan, ideolojik, ekonomik ve politik faktörlerden bağımsız değildir.
Olayı “doğduğu bölgenin, geleneklerin, şiddettin, kabalığın kurbanı olmuş" bir Narin olarak sunan “aydınlar” bölgenin sosyal normlarının tahrip edildiğini, bölge ve bölge halkının, şiddettin ve kabalığın sarmalına mahkum edildiğini ve Narin'lerin her gün övdükleri “kurucuların” dayattığı bu sistemin kurbanı olduğunu bilmezler mi?
“Aydınlar” Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar her hak talebini feodalizm ile gericilik ile dış güçler ile açıklamak yerine bölgenin istek ve taleplerini anlamaya çalışırak, daha doğru tespit ve analiz yapabilir. Eğer bu şekilde gerçekçi çözüm önerileri geliştirebilselerdi “Narin''lerin, kayıp ve katledilemeyeceği, daha adil ve güvenilir yaşam koşulları oluşabilirdi.
Bu tür canilerin “modern devletin” tüm kurum ve kurullarıyla sıkı işbirliği yaptıkları ve iş bitirebildikleri; bu sebeple kendilerini daha fazla güvende hissettikleri bilinmektedir. Yapılan açıklamalarda da bu anlaşılmakta ve 40 yaş üzeri her insanın gündüz caddenin ortasında ensesinde tek kurşunla veya kasaturayla vurulanları ve evlerinde, cadde ortalarında alınıp götürülen ve halen akıbeti bilinmeyen binlerce insanın olduğunu bilir ve canlı tanığıdırlar. Buna rağmen olayları feodalizmle açıklamaya çalışmak ve bölgeyi gericilikle suçlamak çözüme katkı sunacak bir zihniyet olabilir mi?
Ondan önce büyükleriniz/kurtarıcılarınız bu bölgenin modernleştirilmesi için uyguladıkları zulüme maruz kalan ve halen hayatta olan insanlar var. Olayın yaşandığı köy dahil onlarca köyde Hizbullah'ın cami altlarında işkence, sorgu hücreleri ve ev altlarında mezarlıklar oluşturduğunu en az devlet kadar Türk solcuları ve aydınları da biliyor. Yolaç (Susê) köyünü bilmeyen yoktur. Unutanlar varsa, hafızayı yenilemek için 1990’lı yıllarda yayınlanan 32. Gün programına bakabilirler.
Bu tür olayların müsebbibi bir halkı temel haklarından mahrum bırakan ve hak talebinde bulunanları susturmak için her türlü muameleyi reva gören zihniyet ve o zihniyetin yaratığı sistemdir.
Aydınların, bu ülkeyi, halkların zindanı haline getiren sistemi kökten sorgulamadan yapacakları her öneri “havanda su dövmeye” benzer.
Narin'in gerçek katilleri ve yardım edenleri, nedenleriyle birlikte ortaya çıkartılmaları, yargılamaları ve hakettikleri cezayı almaları, olaya karşı gösterilen toplumsal duyarlılığın sonucu olacaktır.
Ancak toplumda ki genel kanı; sonucun vicdanları rahatlatamayacağı yönündedir.