Tarihte Amerika kıtasındaki katliamlardan Kızılderililerin soykırımını hepimiz biliyoruz. Daha sonraki yıllarda Latin Amerika olarak adlandırılan bölgede aslında Kanada dışındaki Amerikan kıtasındaki tüm devletlerde darbeler planlayarak yönetimleri devirme, direk müdahalelerle uydu yönetimler oluşturma, ambargolarla “önce Amerika” sloganında ifadesini bulan her türlü yöntemi mubah gören bir anlayışla tüm kıta devletlerini istikrarsızlıklar yaratarak bağımlı kılarak kontrol etti.
İkinci dünya savaşından direk etkilenen İngiltere’ye destek için kıta Avrupa’sındaki savaşa müdahil olan ABD’nin misyonu genişleyerek dünya jandarmalığına yükseltildi.
ABD kurulduğu günden bu yana işbirlikçilerini bugün Afganistan’da yüzüstü bıraktığı gibi hep bırakmıştır, diğer işbirlikçilerini de miatlarını doldurduklarında bırakmaya devam edecektir. Bu onun temel varoluş sebeplerinden en önemlisi ve varoluş misyonunun özüdür.
Bu misyonun icrası sonucunda ABD'yle iş tutanların sonu hüsranla bitiyor, bundan sonra da bitecek.
Yakın tarihte yüzüstü bıraktıklarından birkaçına göz atacak olursak;
Vietnam'da ki 1975'te Saygon,
Farklı kıtalardan Nikaragua, Küba, El Salvador, Kolombiya, Peru, Etiyopya, Zimbabve ve Kamboçya…
Lübnan da Güney Lübnan uydu devleti olayında, Lübnan’la anlaşma yapılınca işbirlikçi güney Lübnan uydu devleti bir gecede Afganistan’da olduğu gibi yüzüstü bırakıldı ve tüm işbirlikçiler Lübnan’da iktidarı elde tutanlarca cezalandırıldı…
70'li yılların başında ABD, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin kurucusu Molla Mustafa Barzani'yi Saddam'a karşı desteklemiş, ama Saddam İran ve ABD'yle anlaşınca ABD de Kürtleri yüzüstü bırakmıştı. Bu yüzüstü bırakış öyle derin bir travma ve hayal kırıklığı yarattı ki Molla Mustafa Barzani, 9 Şubat 1977 yılında yeni seçilen ABD Başkanı Jimmy Carter'a yazdığı mektupta şöyle diyordu:
"Biz, düşmanlarımız tarafından askeri yenilgiye uğratılmış değildik. Dostlarımız tarafından yıkılmıştık."
Barzani bu mektubuna cevap alamayınca ikinci bir mektup daha yazdı:
"Sayın Başkan, eğer Amerika'nın verdiği söze tam olarak inanmasaydım, halkımı bugün içine düştüğü felaketten kurtarabilirdim..." ancak Barzani’ye verilen cevap “CIA bir hayır kurumu değildir…” olmuştu.
Devam edecek olursak; Turuncu devrim projesiyle destek verdiği Ukrayna, Gürcistan vd. Irak ve Venezüella’da durum ortada, Arap baharı projesiyle gerçekleşen Arap katliamında gelinen son durum ortada, Libya, Yemen, Cezayir, Tunus, Mısır, Suriye’de ve diğerlerinde destek adı altında yapılan müdahalelerden sonra hiçbir devlette istikrar sağlanamadı. Ekonomik, toplumsal ve ekonomik çöküşler yaşandı, yaşanmaya devam ediyor. Kimse bu acı tarihten ders çıkarmış değil, siyasi körlük hiç değişmedi. Değişecek gibide gözükmüyor.
Vietnam’da ve diğer saydığımız tüm coğrafi alanlarda kaos üreten ABD stratejisi çöktü ve son olarak Afganistan’da da ABD yenildi. Ancak sınırın hemen ötesinden hem Afganistan'ı hem de Orta ve Güney Asya'yı kaosa sürükleyecek her tür kirli tezgâhı devreye sokmaktan geri durmayacaktır. Çünkü küresel sahnede yeni kaos stratejileriyle Biden yönetimiyle yeniden konumlanmaya çalışan ABD, “terör ile savaş” stratejisini artık bölgesel rakip olarak gördüğü Rusya, Çin, İran ve Türkiye gibi aktörlerle savaş şeklinde revize ettiği dillendiriliyor.
George Orwell'ın vurguladığı "Bir savaşı en hızlı bitirmenin yolu onu kaybetmektir" ilkesini ABD son olarak Afganistan'da sahneledi.
Afganistan yenilgisi daha önceki yazilarim da da belirttiğim bibi her açıdan Amerikan çağının kapanışının işaretidir. ABD efsanesi Vietkong'lardan sonra bu kez Taliban tarafından tarihe gömüldü. ABD liderliğindeki 134 ülkeden oluşan Atlantik ve NATO güçleri, Afganistan'da Güney Asya bloğuna karşı kaybetti. Afganistan ile 60 bin kişilik Taliban gücü bir dünya imparatorluğunu hezimete uğrattı.
Afganistan konusunda, 20 yılı aşkın süre içinde gerek Batı gerek İslam dünyası gerekli ihtimamı göstermedi. Rusya'nın müdahalesi olsun, Amerika'nın müdahalesi olsun, hiçbirinde sağlıklı yaklaşım gösterilmedi. Tüm ülkeler, SSCB, ABD, NATO, AB Afganistan’a diğer kaotik bölgelerde olduğu gibi sadece silah desteği ve militarist bir stratejiyle yaklaştı. ABD, NATO ve AB Trilyonlarca dolar harcandığını söylüyor. Trilyonlarca doların nerede ve nasıl harcandığı çok önemlidir. Bu kaos stratejisinin sonunda nereye geldiği ortada. Afganistan şu anda ciddi manada, altından kalkamayacağı siyasi bir kaosla kendi başına bırakılmıştır.
Musul’da DEAŞ’ın elline geçen silahlar olayında olduğu gibi Taliban'ın eline geçen silahların ne olacağı da dünyanın tartışma konusu oluyor. ABD'nin Afganistan'a 20 yılda 2 trilyon dolar harcadığını; 88 milyar doların stratejik silah yükü olduğunu ve bunun Taliban'ın eline geçtiğini söyledi. Ayrıca NATO yığınakları da Taliban'ın eline geçti. Taliban; Afganistan'da yönetimi ele geçirerek korkunç bir konvansiyonel silah gücüne erişti. Bu silah gücü arasında hava savunma, hava taarruz, uçaklar, helikopterler, ağır silahlar, toplar ve füzeler var. Konvansiyonel bir orduda olan her şey şu an Taliban'ın elinde... Büyük tehdit oluşturan silahların Taliban tarafından nerede, ne zaman, kime karşı kullanılacağı bilinmiyor ve bu nedenle endişe giderek artıyor ve artacak.
5 aya yakındır ABD ve tüm bati ülkelerinin desteğiyle süren Gazze’de Filistinlilere uygulanan soykırımın ABD’nin tehditleri ve BM’deki vetoları sebebiyle sonuçları ve çözümsüzlüğü ortada. Ayrıca tüm bölge ülkelerini tehditleri ise işin cabası!
ABD varoluş misyonu olarak bunu hep yapıyor ve yapacak. Sırada hangi bölgeler var diye sorarsak, net olarak gözüken sırada ırak ve Suriye başta olmak üzere tüm Ortadoğu coğrafyası var!
Bu coğrafyada ABD ile iş birliği yapanlar acaba bu acı tarihten ders çıkarıp bu kör döngüye son mu verecek yoksa siyasi körlüklerini devam ettirip yukarda saydığımız kendilerinden öncekilerin akıbetine mi uğrayacak!
Bekleyip göreceğiz!
Mim Yavuz Binbay